Çetin Ünsalan: Açık hesap ekonomi: 2022

Merhaba, 

İstanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı ikinci 500 araştırmasının neticeleri oldukça önemli ve uyarılarla dolu. Bu kısmın ağırlıklı olarak orta büyüklükteki firmalardan oluştuğunu dikkate alırsak, üstünden oldukca daha fazla kafa yormamız icap ettiğini söyleyebilirim.

Bu şirketler reel sektörün balans noktasını temsil eden, ufaklıklara iş verip, büyüklere tedarikçilik yapan, ihracatçı ve özel işletmeler. Elbette rakamları 500 ile sınırlı değil. Bunlar sadece dereceye girenler.

O kadar çoklar ki Türkiye ekonomisinin reel dinomosu diyebiliriz. Fakat ortaya çıkan sonuçlar büyük bir alarmı bize konu alıyor. Öncelikle bu kısmı doğru kurgulayabilir, dijitalleşmeden çağdaş üretim tekniklerine kadar verimli hale dönüştürebilirsek, sadece katma değeri ülkece yakalayabiliriz. Aksi takdirde işimiz oldukca zor.

Bugün ortaya çıkan tablo ise, Türkiye’nin gerçek sektör odaklı üretim ekonomisi adına, bu alanda çalışmamızı zorunlu kılıyor. Zira rakamsal anlamda yüzde 77,5’luk bir gelir artışı elde ettikleri görülüyor.

Ama 2021 nihayetinde elde ettikleri 339 milyar TL’lik geliri dikkate aldığımızda yılın başlangıcında dolar bazındaki kıymeti 45,6 milyar dolar iken, yıl sonuna gelindiğinde bu rakamın 25,8 milyar dolara karşılık etmiş olduğu görülüyor. Yani gelir TL bazında yüzde 77,5 yükselirken, dolar bazında yüzde 16’lık bir artış ortaya çıkıyor. Maliyetleri düşünürseniz içeride olduklarını görürsünüz.

Yüzde 77,5’i bile kabul etseniz, bunun karşılığında ticari borçlarının yüzde 102 artması ve bunun toplam gelirin üçte birine muadil gelmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir mevzu. Tüm bunlar gerçekleşirken satışlarındaki adetsel artış ise ancak yüzde 30,4. Buna mukabil sadece toplam finansman giderleri bile yüzde 114 yükselmiş gözüküyor. Böyle bir matematiğin içerisinden çıkmak olası değil. Ama tablonun içindeki ticari borçlar kısmını asıl iyi okumak lazım.

Toplam borcu yıl bazında yüzde 86,9 oranında artan ikinci 500’ün artık mali borçlanmaya ulaşamadığı gözüküyor. Bu durumda da gerçek piyasaların en eski yöntemi devreyi giriyor. Ticari borçlar…

Aslında buna eskilerin tabiriyle açık hesap işlemler de denilebilir. Yani sıkışan piyasa kendi içinde kredi mekanizması kuruyor ve vadeli muamele yaparak birbirini ayakta tutmaya çalışıyor.

Bu bir dayanışma örneği olsa da, piyasaların eskisi gibi her insanın herkesi bilmiş olduğu yapıda olmaması, sektörlere dışarıdan insanların girmiş olduğu doğruyu, muhtemel batak risklerini de yükseltiyor. Türkiye’nin proje kredilerinin fazlaca uzağına düşmüş olduğu, sadece ayakta kalmak adına birbirine yardımcı verdiği anlaşılıyor.

Böyle bir ortamda firmaların değişen dünya koşullarına, yeni üretim yapılarına dijitalleşme başlığı altında uyum sağlamasını beklemek iyimserlik olur. Bu nedenle ikinci 500 resmini iyi okuyup, onlara hususi finansman modelleri geliştirip, dönüşüme endeksli ve tedarikçiye ödeme yapılmasını esas alan kredi fonlama mekanizmaları geliştirmeliyiz.

Bunu ne yazık ki, aslına bakarsanız sıkışmış olan ve açıkladıkları karlar ya tartışmalı ya da kamuya borç vermekten kaynaklanan bankaların üzerine gidemeyiz. Sistemi değiştirmeli ve nokta atışı işlere imza atmalıyız. Açıklamanın ancak gelir artışını okuyanlarına duyurulur.

[email protected]

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen 🙂

İçeriğimize oy verin

Yorum yapın