Çetin Ünsalan: Şiraze kayınca…: 2022

Merhaba, 

Şirazesi kaymış kitap gördünüz mü asla? Sayfaları tel tel dökülür; toparlayamazsınız, kitabı bir arada tutmak için olağanüstü çaba harcarsınız ama nafiledir. Artık bir müddet sonra kitabın size aktardığı bilgileri unutur ve onu bir arada tutarak yeniden ciltletmenin yolunu ararsınız.

İşte kitabı yazıldığı iddia edilen Türkiye ekonomisinin de şirazesi kaydı. Düşen bir sayfayı tutuyorsunuz; durumu toparlayayım derken öteki sayfa kayıyor. İlk şirazeden ne zaman çıktık?

Daha ilkin kitabımız eskiydi; sıkıntıları vardı; elden geçmesi gerekiyordu ama cildi sağlamdı. 2 binli yıllarda parasal genişlemeyle birlikte sonsuz bir para kaynağına kavuştuğumuzu sandık. Hani Sadri Alışık’ın Şalvar Bank filminde olduğu gibi.

Zannettik ki elimizi her cebimize attığımızda para çıkacak. O paraların ekonomik koşullar nedeniyle buraya geldiğini, ciddi bir kapital transferiyle geri döndüğünü, ana para kurtarıldıktan sonrasında hasılatıyla ülkede kumarhane mantığıyla oynanmaya devam ettiğini anlayamadık.

Anlayamadık bu sebeple bir nevi borç olan bu parayı finansman yapıp, dönüşümü gerçekleştirmek yerine yemeyi tercih ettik. Ardından para geri çekilince neye uğradığımızı şaşırdık ve sırasıyla tüm boyalar dökülmeye başladı.

Arada bir takım yaşananlar oldu. Yanlış tercihler, şirazesi bozuk görevden almalar, 128 milyar dolar masraflar, swap parasıyla veya imtiyaz dağıtma yöntemiyle kur tutma çabaları şeklinde bir dizi yanlışları izledik ve sonucunda üretimsizleştirdiğimiz ülkenin bedelini artan kur ve değer kaybeden TL ile ödedik.

Peki son olarak nerede şirazeden çıktık? Kitabın yazıldığı iddia edilen dönemde dile gelen ‘ürem neden enflasyon sonuçtur’ teziyle. Elbette bunun ekonomi bilimi adına hiç bir karşılığı olmadığı için dağılan bütçe ve finansman yapısından, düşen satın alma gücünden artan enflasyona kadar bir dizi netice önümüze geldi.

Kitap o kadar yanlış yazıldı ki, ekonominin tüm kuralları alt üstü oldu. Talimatla iktisat yöneteceğimizi zannettik. Temenniyle kuru düşüreceğimize, algıyla enflasyonu yok edeceğimize inandık. Ama mümkün olmadı. Olmayacaktı da…

Bu arada rakamlarla hayat arasında gerçeklik koptu; koptukça elimizdeki döviz, para, ürem ve söylem silahını da tamamen kaybettik. Şimdi de çaresizlikten hayattaki gelişmelere bahane bulur noktaya geldik.

Oysa çarpıklık gözümüzün önünde halen yaşanmaya devam ediyor. Örnek mi? Bir ekonomide ürünün fiyatını ne belirler? Talep… Talep fazla arz düşükse fiyatlar artar, tersi durumda da düşer değil mi? İşte ekonominin kitabını yanlış yazınca o şekilde olmuyor.

Son açıklanan mesken istatistiklerine bakın. Aynı gün açıklandı. Konut satışlarına bakmış olduğunuzda bir senenin peşinden gerilemenin haberi verildi. Aylık yüzde 38, senelik yüzde 12,9 azaldı. Ama kadere bakın eş zamanlı olarak açıklanan konut fiyatlarında da yıllık yüzde 160’lık bir artışın haberi veriliyordu.

Ne ilginç değil mi? Talebi düşen bir ürünün fiyatı rekor düzeyde artıyor ve enflasyonla mücadelede rafta fırsatçı arayanlar burayı görmezden geliyor. Söylenecek bir söz yok. Faizin niçin enflasyonun netice olduğunu düşünenlere, talebi düşen bir ürünün fiyatının artmasını da anlatmanız olası değil.

Sadece insan kendi kendine söyleniyor. Şiraze kaydı kaymasına da, vatandaş da şirazeden çıkmak suretiyle.

cetinunsalan@yahoo.Com

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen 🙂

İçeriğimize oy verin

Yorum yapın