Merhaba,
Liberalleşmenin çok ön plana çıktığı yıllarda ortaya konulmuş olan bir tez vardı. Kamu tamamen ekonomiden çekilmeli ve işi özel sektöre bırakmalı. Bu sistem bir ihtimal başlarda bereketlilik üstüne kurgulanmış iyi niyetli bir bakış açısıydı fakat istenen olmadı.
Özel sektör organik olarak gelir getiren ve fizibilitesi kar / zarar üstüne kurulan işlere yöneldi ve bu konum bilhassa ülkemiz açısından ekonomik aktivitenin belli bölgelerde yığılmasına sebep oldu. Ardından da gelen aşırı göç, yaşanamaz şehirler, terk edilen bir ziraat ve işgücünün değersizleştiği bir ortam yarattı.
Oysa bir zeminin kalkınabilmesi için bazı yatırımların kamu tarafından yapılması, öncülük edilmesi ve daha sonra özel sektörün de entegre edilmesi sıhhatli olan modeldi. Nereden anlıyoruz? Cumhuriyet’in ilk kurulduğu yıllardan. Hadi biraz daha global örnek verelim. Kamu eliyle yaratılan Güney Kore markalarından…
Ne yazık ki bu mevzuda halen netleşmemiş bir yaklaşım dünya ölçeğinde süregidiyor. Fakat hafta sonunda ziyaret ettiğim Ordu, Cumhuriyet’in kurulduğu yıllardaki modeli andıran yapılanmasıyla dikkat çekiyor ve ezber bozuyor.
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler’in yapıyı anlatırken kullandığı güzel bir ifade var. Dedi ki: Rant belediyeciliği yerine, üretimi esas alan bir yaklaşım sergiliyoruz. Kurguyu da gıda, şehircilik ve enerji üçgenine kurdukları gözleniyor.
Bu üç başlıkta belediye tarafınca kurulan şirketler, kent ekonomisine öncülük ederken, bir dönüşüm mücadelesi veriliyor. Sonuçta sörf yöntemiyle turizmi 12 aya yürüyerek, Uzakdoğu dahil gezgin çeken, yat ve karavan üretimine geçmeye hazırlanan, fındıkta dönümde 2 bin 500 TL kazanırken, 35 bin TL kazanacak mamüller yaratan bir yapı kurgulanmış.
Rüzgar santrali kurmaya hazırlanıyorlar. Çöpü hammadde yapıp, enerji üretiyorlar. Doğru kurguyla verimliliği ve karlılığı ele geçiren bir yapı oluşturulmuş. Ünye Limanı’nı Akdeniz ile birleştirerek lojistik operasyonunun 8 saatte Mersin’e ulaşmasını sağlıyorlar. Bu kapsamda Ünyeport ile bir gemilik limanı 3 gemilik hale getirmeleri de önemli. Şayet sistem tam oturursa Ordu’nun 41 ili ihracatçı kılabilmesinin olası olduğuna dair bir iman var.
Drone teknolojisiyle tarihi eserleri buluyorlar. Orman ürünleri ve madenciliğe kosantre olarak, 10 yıl önce şehir ekonomisinde fındık hakimiyeti yüzde 80’lerdeyken, son 3 senede yüzde 50’ye düşürerek sektör çeşitliliğini yakalıyorlar. Tabii madencilikte muhit konusunda dikkatli olunması gerektiğini bu vesile hatırlatayım. Zira doğasıyla aden gibi bir yerden söz ediyoruz.
Hilmi Güler, kamu – hususi politikasının sonuçlarının müspet olduğuna dikkat çekiyor. Yağmur suyu hasat sistemi ile yağmur sularını topluyorlar. Ev yapmak isteyene sarnıç şartı getirip, suların burada toplanmasını sağlıyorlar. FINVER diye bir proje var. Şehirdışında yaşayıp, küçük dönem arazisi olanları ve bahçelerini üretime kazandırmayanları bulup, 5 yıllığına emanet alıp kazançlı hale getirdikten sonra parasız sahibine teslim ediyorlar.
İş gücünün Ordu’dan sağlanması için İK portal geliştirilmiş. 6 bin 500 kayıtlı işçinin bin 500 bahçe sahibinin olduğu portalla kent ekonomisini içeriden besliyorlar. 2022’de bu yolla 30 milyon TL’lık ekonominin Ordu’nun içinde kaldığına dikkat çekiliyor.
İlaçlamada SİHA benzeri ZİHA’ları kullanıyorlar. Fındığın kabuğundan etken karbon fabrikası kurarken, Hayvan OSB İhtisas Bölgesi’ni kurgulayıp, yem meselesini fındık bahçelerindeki atık otları dönüştürerek aşıyorlar. Yani yem üretim işini halletmişler.
26 ürün biyoinovasyon merkezinde işleniyor. Bunların içinde Ekinezya tıbbi aromatik bitki olarak dikkat çekiyor. Fındık’tan türev ürün ortaya çıkarmışlar. Anlayış da şu: Fındık ürün olarak ihraç edilirse Türkiye’ye katkısı 2 milyar dolar, çikolata yapmış olursanız 8 milyar dolar. Şimdi amme – özel sektör işbirliğiyle çikolata fabrikası kurmaya hazırlanıyorlar. 8 coğrafi ürüne sahipler.
Sıkıştıkları noktada makine yapım ediyorlar. Hilmi Güler ‘minik başla, büyüt’ seçimi diye tanımlıyor bunu. Bu arada kent arasında kullandıkları sistemlerin yazılımlarını yerli olarak üretiyorlar. Hatta bir adım öteye geçmişler Dijital Oyun Yazarları Grubu oluşturmuşlar ve 30’a yakın ürün geliştirildildiği görülüyor. Bunun için de belediye ORYAZ adlı bir firma kurmuş.
Ekmeyenin toprağını takım, şehirdışında olanın hayvanına bakan, turunçgiller gibi yeni ürünleri şehir ekonomisine katan bir Ordu Modeli’nden söz ediliyor. Aslında örnekleri uzatmak mümkün.
Ama sözün aslı şu: Bilimi esas alıyor; verimliliği finansmandan insana her noktaya yayıyor ve parayı üretim için kullanıyorsanız kamu – hususi sektör ortaklaşa iş oldukça iyi netice veriyor. Ve Ordu yaptıklarıyla ezber bozarken, Türkiye’ye ‘kuruluşunu hatırla’ mesajı veriyor.
Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen 🙂