Doç.Dr. Evren Bolgün: Portföy Yönetiminde Seçtiğimiz Stratejiler Performansımızı Etkilemektedir: 2022

Merhaba, 

Son haftalarda bilhassa portföy yönetimi, risk/getiri dengesi kavramları üzerinden yola çıkarak sizlere detaylı bir biçimde mevzuyu ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalışıyorum. Zira yıllar süresince sabahtan akşama kadar deli gibi emek vererek kıt kanaat biriktirdiğimiz tasarruflarımızı bilhassa son 1 yıldır yaşadığımız aşırı yüksek enflasyona bir yandan ezdirirken, diğer taraftan da ölçemediğimiz finansal riskleri alarak olağanüstü portföy zararları etmekten yatırımcıları olabildiğince alıkoymaya çalışıyorum. Resmi TUİK enflasyonunun 3 Kasım itibarıyla %85.51 seviyesine yükseldiği, bağımsız enflasyon araştırma grubunun açıklamış olduğu E-TÜFE oranının da Kasım ayında %185.34 seviyesine yükseldiği bir ortamda hocam nasıl portföy yönetimi işi yapılır ki? Dediğinizi de şimdiden duyuyorum ve ne olursa olsun bu serzenişlerinize oldukca hak veriyorum. Olağanüstü absürt bir halde hızla ilerleyerek seçime kadar 216 sayısını aşacak olan makro ihtiyati tedbirler neticesinde finansal sistemimiz tamamiyle sırat köprüsü üstünde ilerlemektedir. Piyasacıların tabiri ile reel piyasa fiyatlamalarına nazaran yapılması gereken değerlemelere göre (MtM) önümüzdeki dönemde finansal kuruluşların menkul kıymet portföylerinde ve TL cinsi krediler portföylerinde önemli düzeylerde zararlar yazılacaktır. Sadece bankalardaki menkul kıymet portföy büyüklüğününün Eylül 2022 itibarıyla 2.1 Trilyon TL tutarında bulunduğunu ifade etmem herhalde ehil olacaktır. Malum manşet resmi enflasyonun %85, TCMB siyaset faizinin Aralık ayında %9 olacağı geçen ayki PPK toplantısında diye deklare edildi. Hazinenin 2 senelik gösterge tahvil faizi %14.64, 5 yıllık gömü tahvil faizi %9.82 ve 10 yıllık hazine tahvil faizi %14.53 seviyesinden muamele görmektedir!

TÜFE Yıllık Değişim Oranı (%), Ekim 2022

T.C.Hazine 5 Yıllık Devlet Tahvil Faizi (%)

Kaynak:Matriks

Fatih Özatay hocamın 1 Kasım tarihinde Dünya Gazetesinde detaylı bir biçimde açıklamış olduğu Türkiye’nin uzun dönemli enflasyon ile mücadelesindeki başarısızlıklar özellikle 2016 yılından itibaren artık tamamiyle kontrolden çıkmış bir durum içinde ilerlemekte olduğumuzun net bir resmidir. 2004-2016 yılları arasındaki enflasyon averajı %8.3 seviyesinde iken, bugün manşet resmi enflasyon 3 haneye yaklaşmış, gayri resmi ancak daha daha oldukça saygınlık görmekte olan ENAG enflasyonu %200 seviyesine yaklaşmış bulunmaktadır. Türkiye’nin bugüne dek ekonomi tarihinde hiç yaşamadığı bir ölçüde, oldukça hızlı bir biçimde ve oldukça kısa bir süre içerisinde hanehalkının satın alma gücü önemli seviyede bilgili bir tercih gibi izlenen iktisat politikası neticesinde eritilmiş bulunmaktadır.

Yıllık Ortalama Tüketici Enflasyonu (%)

Kaynak: https://www.Dunya.Com/kose-yazisi/enflasyon-ciddiye-alinmayinca/673243

Oldukça önemli olduğu için enflasyon mevzusuna up uzun bir giriş yaptıktan sonra sizlere mevcut izlenen heterodoks, neo klasik ekonomik ortamda 😊 fazlaca zor bulunduğunu oldukça iyi bildiğimi baştan söyleyerek portföy yönetimi stratejilerinden anlatmak isterim. Buradaki stratejileri uygulamak noktasında kendinizi eğer hazır hissetmiyor ve/yada finansal okuryazarlığınızın hemen hemen yeterli olmadığını düşünüyorsanız kendinizi bir portföy yönetimi şirketine veya risk iştahınıza uygun oaln yatırım fonlarına emanet etmek durumundasınız.

Portföy yönetiminde 2 idare yaklaşımı önerilmektedir. Bunlar, edilgen ve etken portföy yönetimi yaklaşımlarıdır.

Pasif portföy yönetimi, genel hatlarıyla etkin piyasa hipotezine dayanır. Bu hipoteze göre, menkul kıymet piyasaları etkindir. Her türlü malumat piyasaya çok acele ulaştırılır ve piyasa tarafından değerlendirilerek fiyatlara yansıtılır. Fiyatlar yeni bilgiye bakılırsa doğar ve gelecek bilgiler tahmin edilemez. Dolayısıyla edilgen portföy yönetiminde temel, teknik ve trend analizlerine de hiç gerek yoktur. Pasif portföy yönetiminde oldukça iyi çeşitlendirilmiş menkul değer portföyü oluşturularak belirli bir müddet elde tutma stratejisi izlenmektedir.

Aktif portföy yönetiminde ise, temel, teknik ve trend analizlerinin piyasadaki diğer yatırımcılara gore daha iyi yapılması durumunda iyi firmaların portföye dahil edilebileceğine inanılmaktadır. Böylece piyasa getirisinin üstünde bir hasılat sağlanabileceği varsayılır. Aktif portföy yönetimi; uzmanlık, yüksek maliyet ve oldukça ciddi bir araştırma gerektirdiğinden çoğu zaman büyük yatırımcılar tarafından kullanılmaktadır.

Portföy yönetiminde kullanılan mühim bir strateji de portföy sigortasıdır. Portföy sigortası stratejisinde, portföyün hedeflenen getirisini gerçekleştirmek veya olası kayıpların önlenmesi amaçlanır. Bunun için bir dizi değişik finansal varlıklara yatırım yapılır. En yaygın kullanılan sigortalama stratejisi vadeli işlem (futures) ve opsiyon sözleşmeleri üzerinde gerçekleştirilir.

Portföy yönetim stratejilerinin belirlenmesinde birçok faktör bulunmaktadır. Bunlar; yatırımcının amacı, portföyün büyüklüğü, elde tutma süresi, yatırımcının şahıs yada müessese olması, vergi durumları, yasal sınırlamalar, yatırımcının risk alma seviyesi ile gelecekte gereksinim duyacağı para miktarı, piyasadaki beklentiler, yatırımdan beklenen getiri payı, yatırımcılarla ilgili bilgiler ve yatırımcıların özel talepleri olarak sayılabilir.

Yatırımcı, kısa sürede tutarları artma potansiyeli olan riskli varlıklara yatırım yapılmasını istek ederse, portföy yöneticisi hızlı büyüme stratejisini oluşturacaktır. Yatırımcı servetinin korunmasına öncelik veren bir talepte bulunursa portföy yöneticisi bu kere güvenilir yatırım stratejisini oluşturacaktır.

Pasif portföy yönetiminde, genel hatlarıyla, satın al ve elde tut stratejisi izlenir. Bu stratejide, bir portföy oluşturulur ve elde tutma süreci boyunca, minik düzeltmeler haricinde portföyün içeriği değiştirilmez.

Pasif portföy yönetimi stratejileri çoğu zaman işlem maliyetlerini minimize etmek için kullanılır. Bu stratejide sıkça kullanılan yöntemlerden birisi borsada muamele bulan bütün menkul kıymetleri kapsayan bir “endeks fon” oluşturmaktır. Böyle bir fon oluşturma imkanı olmayan yatırımcılar, endeks fonlardan hisse alarak minik bir yatırım ile büyük bir çeşitlendirme imkânına kavuşmaktadırlar.

Pasif portföy yönetimi yaklaşımı etkin piyasalar hipotezini temel alır.

Etkin piyasalar hipotezine nazaran menkul kıymet piyasaları etkindir. Her türlü malumat piyasaya oldukca çabuk yansır ve piyasa tarafınca değerlendirilerek fiyatlara yansır. Dolayısıyla fiyatlar ancak yeni bilgiye göre artar ya da azalır. Yeni malumat ise, tahmin edilemez.

Bu bakımdan faal piyasalar hipotezine dayanan pasif idare yaklaşımına göre, temel ve teknik analizlere gerek olmamakla beraber bu analizler için yapılacak olan harcamalar da bir yarar sağlamayacaktır.

Buna göre edilgen idare yaklaşımında, portföy seçimi ve oluşturmada fiyatı düşecek yahut yükselecek menkul değer arayışına girmek yerine yapılabilecek en iyi davranış, iyi çeşitlendirilmiş bir portföy kurmak ve satın aldıktan sonrasında portföyü elde tutmak olmaktadır.

Aktif portföy yönetimi, piyasanın averajının üzerinde bir getiri sağlamak amacıyla, sık aralıklarla menkul kıymetlerin değiştirilmesi ve daha riskli pozisyonlar alınarak portföyün yönetilmesidir.

Aktif portföy yönetimi yaklaşımı faal piyasalar hipotezini desteklemesine mukabil, menkul kıymet fiyatlarının arz ve istek koşullarına gecikmeli olarak cevap verdiğini varsaymaktadır. Bu nedenle piyasa fiyatları dengesinin oluşumunun önünde olmaya çalışarak piyasa eğilimleri ile menkul kıymetleri piyasada işlem kabul eden firmaların piyasanın tümü tarafınca hemen hemen bilinmeyen performanslarını belirlemeyi ve bunlardan yararlanmayı savunur.

Bu analizlerde gaye piyasada mevcut bilgiler çerçevesinde herkesin belirleyeceği iyi firmaları yahut onların menkul kıymetlerini tespit etmek değil, başkalarının tahminlerinden daha iyi tahminlerde bulunarak daha iyi firmaları belirlemektir. Ayrıca, etken yönetimde piyasa getirisinin üstünde getiri hedeflendiği için, temel ve teknik çözümleme şekilleri de kullanılmaktadır.

Aktif portföy yönetiminin birtakım temel özellikleri bulunmaktadır. Bunlar:

  • Aktif portföy yönetiminde yüksek muamele maliyeti söz konusu olduğundan, daha çok büyük portföylerin yönetiminde kullanılmaktadır.
  • Portföydeki menkul kıymetlerin sıklıkla değiştirilmesi yahut oranlarının artırılıp azaltılmasına bağlı olarak yüksek devir hızı laf mevzusudur.
  • Aktif portföy yönetimi daha çok zaman, uzmanlık, yakın takip, hedefleri gerçekleştirme baskısı, performans ölçümü, raporların hazırlanması ve sunulması gibi çabalar gerektiğinden daha yüksek yönetim giderleri ortaya çıkarmaktadır.
  • Aktif yönetimde, piyasa getirisinin üzerinde bir getiri elde etme amacı olduğu için portföye yüksek riskli menkul kıymetler alınabilmektedir. Tahminlerin yada beklentilerin karşılanmaması durumunda yüksek riskli varlıklar büyük kayıplara niçin olabilmektedir.

Aktif portföy yönetiminde yaratılan katma kıymet etken idare ve yönetici kabiliyetiyle açılan “alfa’dan” kaynaklanıyor. Aktif yatırım fonlarında tek yönlü bir pozisyonun getirisi üzerine kurulan stratejilerden ziyade çok farklı stratejiler kullanılabiliyor. Yatırım fonlarında ise, edilgen yönetim ve beta’nın yarattığı değer de kullanılabiliyor. Buradaki (Beta (ß); kavramı piyasa yönlü riski anlatım etmektedir. Piyasanın 1 ünite hareket etmesi niteliğinde, ilgili finansal varlığın kaç birimlik bir hareket edeceğini göstermektedir.

Satın Al ve Elde Tut Stratejisi

Bu strateji pasif portföy yönetimi olarak da adlandırılır. Satın al ve elde tut stratejisi, yatırım stratejilerinin en basitidir. Başlangıçta yatırımcının dilek ve ihtiyaçlarına uygun bir kaç menkul kıymet seçilir ve yatırım süresi boyunca portföyde değişiklik yapılmaz. Başka bir ifadeyle, elde tutma süresince piyasa fiyatlarının değişmesine ve teknik göstergelere bakarak alış yada satış yapılmaz. Ayrıca, uzun vadeli olarak tutulan portföyler kısa vadeli olanlara gore vergi pozitif yanları sağlamaktadır.

Bu stratejiye bakılırsa, menkul kıymetlerin tarzı ve alım-satım zamanlaması mevzusunda bir açıklık yoktur. Bu mevzular, yatırımcının bilgi ve becerisine bırakılmıştır. Ancak, alım ve satımın bir kez yapılması nedeniyle ödenen komisyonlar azca olmaktadır.

Satın al ve elde tut stratejisinde, yatırımcı başlangıçta temettü, kupon faiz payı, vade, nitelik ve geri ödeme şeklinde ölçütlere bakarak kendisine müsait olan menkul kıymetleri seçmeye iş yapmaktadır. Bu stratejiyi tatbik eden yatırımcılar etken olarak muamele yaparak elde edilebilecek cazip getiriler yerine, vadesi yaklaşan yatırım araçlarına önem vererek fiyat ve yine yatırım risklerini azaltmaktadırlar.

Satın al ve elde tut benzer biçimde edilgen portföy yönetim stratejisinde ve etken portföy yönetim stratejisinde piyasa zamanlaması kavramı fazlaca önemli olmaktadır. Menkul değer fiyatlarının hızla arttığı ya da hızla düşmüş olduğu dönemlerin derhal öncesinde pozisyon almak her vakit olası olabilecek bir durum değildir.

Böyle durumlarda, çoğu zaman satın al ve elde tut stratejisi şeklinde statik yöntemler daha iyi netice verebilir. Ancak, aktif portföy yöneticileri bu fırsatlardan yararlanarak portföyün getirilerini artırabilirler. Bazı durumlarda aktif ile edilgen yönetimin arasında bir yerde açılan portföy idare politikaları da gözlemlenmektedir.

Eğer etken portföy yöneticisi piyasa zamanlaması yeteneği gösteremez ise, portföyün getirisi piyasa getirisinden daha düşük olacaktır. Portföy yöneticilerinin piyasa zamanlaması yeteneği göstermeleri oldukça zor olsa gerek. Bunun nedeni olarak büyük fiyat değişmelerinin genellikle oldukça minik zaman aralıklarında gerçekleşmesi gösterilebilir.

Aktif portföy idare stratejisinde esas olarak gerçekleştirilmek istenen faktör, portföyde yer edinen riskli ve risksiz varlıkların ağırlıklarını gerekli koşullar oluştuğunda belirli kriterler dahilinde değiştirerek, portföy değerini fiyat düşüşlerine karşı korurken fiyat yükselişlerinden yararlanır bir yapıya kavuşturmaktır.

Aktif portföy yönetiminde piyasa zamanlaması ve portföye alınacak menkul kıymet tarzı iki önemli aşamayı oluşturur. Piyasa zamanlamasında, portföye ne vakit pay senedi alınacağı veya portföyden ne vakit hisse senedi satılacağı kararı verilmeye çalışılır.

Aynı vaziyet durağan getirili menkul kıymetler için de geçerlidir. Başarılı bir piyasa zamanlaması, en iyi tahmini yapmayı gerektirir. Bu tahmin hem düşük fiyatlandırılmış menkul kıymetleri portföye almayı, hem de portföydeki aşırı fiyatlandırılmış menkul kıymetleri satma kararını kapsamaktadır.

Maliyeti Ortalama Stratejisi

Geleneksel yatırım stratejilerinden birisi olan maliyeti yaklaşık stratejisi, yeterince bilgi sahibi olmayan ve analiz şekillerinden anlamış olmayan yatırımcılara, piyasa zamanlaması konusunda yardımcı olmaktadır.

Yöntem «ne» katılımı gerektiği değil, «ne vakit» katılımı gerektiği sorusuna yanıt vermektedir.

Özellikle bu strateji, yüksek fiyattan büyük miktarlarda satın alınmış olan finansal varlıkların riskini düşürmeye destek olmaktadır. Yöntemin temeli, muayyen aralıklarla (aylık, üç aylık, senelik şeklinde), eşit tutarlı (her ay 10.000TL şeklinde), aynı finansal varlığa, uzun soluklu yatırımlar yapılmasına dayanmaktadır.

Böylece, fiyatların ucuz olduğu zamanlarda, fiyatların pahalı olduğu zamanlara gore daha çok finansal mevcudiyet satın alınmış olacak ve ortalama alış fiyatı, yaklaşık piyasa fiyatının dibine düşürülecektir.

Diğer bir ifadeyle, yatırımcının portföyünde bulundurduğu pay senedinin kıymeti düşmeye başlarsa, yatırımcı o hisse senedinden daha fazla alarak, yaklaşık maliyeti düşürecek ve portföyün dengesini sağlamış olacaktır. Maliyeti yaklaşık stratejisi uygulandığı vakit, hem düşük fiyatlardan yararlanılmış olunur, aynı zamanda maliyetler düşürülerek, yüksek fiyattan alınan menkul kıymetin fiyatı düşürülür. Burada mühim olan mevzu ortalama maliyetin hafifçe bir şekilde düşeceği varsayımıdır.

Maliyeti ortalama stratejisinde satın alınan pay senetlerinin yaklaşık maliyetlerinden daha çok bir fiyatla satılacağı varsayılmaktadır. Bu strateji ile yönetilen portföylerde fiyatı oldukca dalgalanan hisse senetleri ile daha fazla kazanç elde edilebilir. Ancak, riskten kaçan yatırımcıların bu pay senetlerini almaması ve çeşitlendirmelerini oldukça iyi yapmalarında fayda vardır.

Maliyeti yaklaşık yönteminin bazı üstün tarafları da vardır.

  • Satın alınan hisse senetlerinin yaklaşık maliyeti, piyasada oluşan fiyatların ortalamasından düşük gerçekleşir.
  • Küçük yatırımlarla büyük bir portföye haiz olunabilir.
  • Yatırımcılar, fiyatlar yüksek iken, fazlaca sayıda ve yüksek maliyetlerle pay senedi alma tehlikesinden, bu stratejiyle korunabilirler.
  • Hisse senedi piyasasında meydana gelebilecek düşüşler, pay senedi satın alma zamanına denk düştüğünde portföye düşük maliyetli hisse senedi alma olanağı kaynaklanır.

Ayrıca yöntemin başarı şansı, yatırım yapılacak pay senetlerinin iyi seçilmiş bulunmasına bağlıdır.

Öte taraftan, strateji, yalnızca satın alma üzerinde yoğunlaşmakta, satın alınan menkul kıymetlerin ne zaman satılması gerektiğini açıklamamaktadır. Söz mevzusu yöntemde, piyasa hareketlerine karşı bir duyarsızlık da bulunmaktadır.

Buna gore portföy yöneticisi, sene içinde fiyatlarda olabilecek değişiklikleri tahmin edebilse, maliyet ortalaması yönteminden çok daha çok bir maliyet düşüşü sağlanabilir. Bu durumda sağlanacak kar oldukca daha çok olabilir veya zarar azaltılabilir.

Maliyeti ortalama stratejisi, yatırımcının yatırım yapacağı fonun yatırım zamanında hazır olmaması, asla olmaması yahut fiyatları yüksek bularak stratejiye sadık kalmak istememesi benzer biçimde sebeplerle para yatırma kuralını tertipli olarak uygulaması açısından uyulması zor bir stratejidir. Yatırımcının uzun vadeli olarak oluşturduğu portföyü nakde çevirmesi gerektiğinde, pay senedi fiyatları düşükse, istemediği neticelerle karşılaşması söz konusu olabilir. Bu nedenle, portföydeki pay senedi satışlarına nakde ihtiyaç olmadan önce başlanılmalıdır.

Gelecekteki Yükümlülükleri Karşılama Stratejisi

Yatırımcılar, portföy oluştururken, gelecekteki birtakım harcamalarının portföyden elde edilecek gelirlerle karşılanmasını isteyebilirler. Böyle bir durumda, muayyen zamanlarda yerine getirilmesi ihtiyaç duyulan yükümlülüklere eşit tutarda nakdin elde edileceği bir portföy oluşturulmalıdır.

Bu şekilde oluşturulan portföyler, daha fazlaca gömü bonosu ve tahvil şeklinde yatırım araçlarından oluşurlar. Buna göre bu stratejide, portföye alınacak yatırım araçlarının özellikle vadeleri üzerinde durulmalıdır.

Nakit akışları kesin, vadeleri ve getirileri belirli menkul kıymetlere yatırım yapılarak, gelecekte ihtiyaç duyulacak fonların sağlanması, portföy oluşturulurken garanti altına alınmış olmaktadır. Bu portföy stratejisi, daha çok sosyal emniyet kuruluşları ve hususi emeklilik fonları tarafınca tercih edilmektedir.

Sabit Değer Stratejisi

Sabit değer stratejisi, yatırımcının haiz olduğu portföyün bir bölümünü, durağan getirili finansal varlıklara ayırmasını, veya nakit olarak tutmasını öngörmektedir. Böylece, portföyün pay senedine ayrılan ve piyasadaki dalgalanmalardan daha çok etkilenen bölümünün kıymeti durağan tutulmaya çalışılır.

Bu strateji uygulandığında, pay senetlerinin fiyatlarının yükseldiği dönemlerde, hisse senetlerinin bir kısmı satılarak, durağan getirili varlıklara yatırılır. Öte taraftan, hisse senedi fiyatları düştüğünde, sabit getirili varlıkların bir kısmı satılarak, hisse senedi satın alınır.

Böylece, portföydeki pay senetlerinin toplam kıymeti sabit tutulmaya çalışılır. Sonuç olarak, pay senetleri tutarları yükseldiğinde satış, düştüğünde alış laf konusu olmaktadır. Bu stratejinin izlenmesi, «satın al ve tut» politikasının izlenmesine gore daha iyi netice verebilir.

Bu stratejide portföydeki pay senetlerine endekslenmiş bir alım yada satım işlemi söz konusudur.

Hisse senetlerinin değeri yükseldiğinde otomatikman satış yapılarak kar realize edilmektedir. Böylece, kâr yanında yatırımcının yüksek fiyattan hisse senedi de alması engellenmektedir.

Bu stratejinin sakıncaları da laf mevzusudur. Portföydeki hisse senetlerinin kıymet kazanmaması durumunda, kâr elde edilmeyecektir. Bu konum, portföye alınacak pay senetlerinin seçiminin önemini arttırmaktadır.

Sabit kıymet stratejisini uygulayacak yatırımcıların aşağıdaki hususlara dikkat etmeleri gerekmektedir:

  1. Yatırıma başlamadan önce, seçilen ve daha sonraki aşamalarda durağan duracak pay senetlerinin toplam piyasa değeri önemli bir konudur. Bu stratejide fiyatlar makul bir seviyede iken portföy oluşturulmalıdır.
  2. Bu stratejinin olumlu sonuç vermesi için, fiyatların makul olarak düşünülen seviyenin üzerine çıkması ve altına inmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, fiyatları sürekli artan yada azalan hisse senetlerinden oluşan portföylerde bu strateji iyi sonuç vermeyebilir.
  3. Yatırımcının hisse senetleri dışındaki menkul kıymetlere ne kadar hisse ayıracağı önemli bir mevzudur.
  4. Portföyün muayyen aralıklarla gözden geçirilmesi ve alım-satım zamanlarının belirli ölçütlere bağlanmasında yarar vardır.

Sabit Oran Stratejisi

Bu stratejide miktar yerine nispet kullanılmaktadır. Sabit nispet stratejisi, mevcudiyet tahsisi stratejisi olup, portföydeki farklı menkul kıymetlere yapılacak olan yatırımın oranlarının belirlenmesine dayanmaktadır.

Tipik bir durağan oran stratejisine, portföyün %45’inin pay senedi, %45’inin tahvil ve %10’unun para piyasası araçlarına yatırılması misal olarak verilebilir. Yatırımların değişik yüzdelerle değişik varlıklara bölümlendirilmesi, yatırımcının amacı ve risk toleransı ile belirlenmektedir.

Yatırımcının amacının, risk toleransının veya piyasa şartlarının değişmesine bağlı olarak portföy içerisindeki varlıkların yüzde ağırlıkları da değişebilecektir. İhtiyatlı, riskten kaçınan, emekliliği yaklaşan ve ek gelir elde etme gereksinim duyan bir şahıs için portföy tahsisi %25 hisse senedi, %70 tahvil ve %5 para piyasası araçlarına yatırım gibi olabilir. Öte yandan, genç bir yatırımcı daha oldukca risk içeren beklenen getirisi yüksek olan varlıkları portföyüne dâhil etmek isteyebilir. Bu durumda %80 hisse senedi, %15 tahvil ve %5 para piyasası araçlarına yatırım laf mevzusu olabilir.

Portföyde %10 veya %20 şeklinde değişmelerin meydana gelmesiyle, oranın yeniden ayarlanması veya yeniden dengelenmesi (rebalancing) durumu gerekmektedir. Yeniden dengeleme portföylerde haftalık, aylık, üç aylık, altı aylık yada senelik bazda yapılabilmektedir.

Sabit nispet stratejisinde, pay senetlerinin değerlerinde artış olduğunda, hisse senetlerinin artan bölümü satılarak, daha ihtiyatlı yatırım aracı olan tahvile yatırım yapılmakta ve başta belirlenen oransal denge tekrar sağlanmaktadır. Ancak, tersi vaziyet laf mevzusu olduğunda, hisse senetlerinin değerinin düşmesi ve tahvillerin değerinin artması durumunda, tahvillerin artan kısmı satılarak ilave hisse senedi satın alınmaktadır. Bu durumda hisse senetlerinin kıymet kaybetmiş olduğu bir ortamda zararı azaltmak mümkün olabilmektedir.

Bu stratejide yatırım yapıldıktan sonrasında, elde edilecek ek parayı yatırıma ilave etmek kolaydır. Bu nedenle, yönetimsel sorunlarla karşılaşılmaz. Çünkü bu stratejide miktar yerine pay senedinin tahvile payı kullanılmaktadır.

Bu stratejiyi uygulayacaklar için en önemli konu, yatırımın başlangıç dönemidir. Hisse senedi fiyatları, elde edilecek getiriyi etkileyeceğinden ilk yatırım ve alım-satım işlemlerinin yapılmış tarihi bu stratejide önemli bir unsurdur. Alım için müsait zaman bulunmuş ise, karlılığın daha yüksek olması laf konusu olmaktadır.

Değişken Oran Stratejisi

Sabit nispet stratejisine benzeyen değişken oran stratejisinde, %50-%50 gibi durağan bir nispet belirlenmeyip, yükseliş ve düşüşlerde farklı oranlar belirlenmektedir.

Bu stratejiye nazaran, pay senedi fiyatları arttığında, hisse senetlerinin bir bölümü satılarak, durağan getirili varlıklara yatırım yapılır. Böylece, portföydeki hisse senetlerinin payı düşürülür. Ayrıca pay sentlerinin bir bölümü yüksek fiyattan satılmış olur. Örneğin hisse senedi endeksi %10 arttığında hisse senedinin portföy içindeki payı %40, tahvilin oranı %60’a çıkartılabilir. Benzer halde piyasa endeksi %20 arttığında portföy kompozisyonu %30 hisse %70 tahvil benzer biçimde olabilir.

Öte taraftan, pay senedi tutarları düştüğünde, durağan getirili varlıkların bir kısmı satılarak hisse senetlerinin portföy içindeki payı arttırılır. Bu uygulamanın amacı, düşük fiyatlardan daha oldukça pay senedi satın alabilmektir. Örneğin piyasa endeksi %10 düştüğünde portföy içeriği %60 hisse %40 tahvil benzer biçimde olabilir. Benzer biçimde piyasa endeksi %20 düştüğünde portföy kompozisyonu %70 pay %30 tahvil şeklinde olabilir.

Değişken nispet stratejisinin sakıncası, fiyatlar sürekli aşağı doğru inerken, hisse senetlerinin portföy içindeki payının da sürekli olarak artmasına olanak tanınması ve böylece önemli kapital kayıplarıyla karşılaşılabilmesidir.

Endeks İçerikli Fon Stratejisi

Bu stratejiye göre, endeks kapsamındaki hisse senetlerine endeks içindeki ağırlıkları korunarak yatırım yapılabilir. Böylece, piyasayı temsil etmiş olduğu varsayılan endekse eşit bir getiri sağlanabilir. Bu stratejide belirli bir süre alım-satım işlemi yapılmaması benimsediğinden, «pasif portföy yönetimlerinden» biri olarak kabul edilir.

Bu strateji, çoğu zaman, faal piyasa teorisine inanan kurumsal yatırımcılar tarafınca uygulanmaktadır. Eğer piyasa gerçekten etkinse bir menkul kıymetin en iyi tahmin edilen fiyatı yeniden kendi fiyatı olmaktadır.

Buna nazaran hisse senedi seçmenin hiçbir anlamı yoktur. Strateji, uzun dönemde endekslerden daha iyi getiri elde edilemeyeceğini ve endekslerin tüm piyasayı aynen yansıttığı varsayımına dayanır.

Burada amaç, bilhassa portföy oluşturulurken ödenen komisyonlar ile sonraki idare giderlerini azaltmaktır. Kısmen temsil yönteminin 2 türü bulunmaktadır.

  1. Endeksi temsil edeceği kabul edilen pay senetleri, çoğunlukla sektör ve piyasa değerleri dikkate alınarak seçilmektedir.
  2. Endeksi genel olarak temsil edecek pay senetleri, geçmişteki kârları, gelişme oranları göz önüne alınarak seçilmektedir.

Portföy Sigortalama Stratejisi

İsminden de anlaşılacağı gibi, bu strateji, yatırımcıyı gelecekte oluşabilecek getiri belirsizliklerinden korumaya yönelik bir çeşit sigortadır. Başka bir ifadeyle, portföy sigortası yatırımcının potansiyel kayıplarını ortadan kaldırmak amacıyla oluşturulmuş yatırım stratejisidir.

Portföy sigortası, «muhtelif menkul kıymetlerden oluşan bir portföyü belirli bir müddet değer düşüklüğüne karşı koruyan yada bu portföye başlangıçta belirlenen asgari getiri oranını elde eden bir yatırım stratejisi» olarak bilinebilir. Ayrıca, portföy sigortası, kontrol edilebilir bir risk düzeyinde, en yüksek getirinin elde edilebilmesi için, portföy bileşiminin hisse senedi ve nakit içinde iyi mi ve ne zaman yapılacağını yayınlayan bir strateji olarak da ifade edilebilir.

Portföy sigortası tekniği, piyasanın yönü ile alakalı net bir tahminin olmadığı ve volatilitenin yoğun olduğu dönemlerde çoğu zaman kurumsal fon idare şirketleri tarafınca kullanılmaktadır. Portföy yönetiminde genel kabul görmüş kurala göre, portföyün performansının artırılması ne kadar önemliyse, portföyün değerinin korunması da bir o denli önemlidir.

Portföy yöneticileri, bireysel yatırımcılar ve firmalar maruz kaldıkları değişik risklere karşı sigortalama tekniklerini kullanırlar. Finansal piyasalarda uygulanan sigorta teknikleri diğer sigorta türlerine göre fazlaca daha karmaşık yapıdadır.

Portföy sigortası, piyasadaki finansal enstrümanlar kullanılarak ters fiyat hareketlerinin yarattığı riskten korunma olarak da açıklanabilir. Diğer bir ifadeyle, bu stratejiyle, başka bir yatırım yapılarak, diğer bir yatırım korunmaktadır. Teknik olarak aralarında olumsuz korelasyon ilişkisi olan iki ayrı menkul kıymete yatırım yapılmasıyla sigortalama gerçekleştirilebilir. Ancak sigortalamanın bir maliyeti de olduğu da unutulmamalıdır.

Portföy riskini test eden faktörlerden birisi, portföy sigortası öteki ise, çeşitlendirmedir. Portföy sigortası, hisse senedi portföyünü piyasa riskine karşı, vadeli işlem (futures) piyasalarında hisse senedi endeks sözleşmelerinin satılması, pay senedi endeksinin kısa satışının yapılması veya put (satma opsiyonu) sözleşmesi satın alınması yöntemleriyle yapılmaktadır.

Portföy sigortası kullanmak isteyen yatırımcılar, geniş bir seçenek yelpazesi ile karşı karşıyadır. Portföyün değeri yada portföy sigortasının başarısı üstünde etken olan faktörlerden bazıları doğrudan yatırımcılar tarafından test edilebilir. Bazıları ise, tamamen dışsal olarak belirlenir.

Bu nedenle, yatırımcıların test edilebilir faktörlerle alakalı seçim yaparken, bunların olası neticelerini ve test edilemeyen faktörlerin alabileceği değerleri dikkate almaları icap eder. Portföy sigortasının maliyeti de temel de bu faktörlere bağlıdır.

Yatırımcının test edebileceği faktörleri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

  1. Kabul edilebilecek asgari getiri oranı,
  2. Sigortaya tabi tutulacak portföy oranı,
  3. Sigorta edilecek portföyde yer edinen menkul kıymetlerin riski,
  4. Sigortanın kapsayacağı zaman aralığı.

Kontrol edilemeyecek olan faktörler ise şunlardır:

  1. Risksiz faiz seviyesi,
  2. Riske karşı ödenen prim,
  3. Hisse senedi piyasasının değişkenliği.

Kontrol edilemeyen faktörler portföy sigortasının maliyetini önemli seviyede etkilemektedir. Bu faktörler özetlemek gerekirse aşağıdaki halde açıklanabilir:

Risksiz Getiri Oranlarında Değişme: Eğer risksiz getiri payı düşerse, portföyün sigorta edilen kısmının getirisi de düşer. Bu vaziyet portföy sigortasının risksiz getiri oranının düşük olduğu ortamlarda daha maliyetli olacağı anlamına gelmektedir.

Risk Priminin Değişmesi: Portföy sigortasının uzun dönem maliyetini etkileyen faktörlerden biri de risk primidir. Yatırımın riski fazla ise, yüksek getiri elde etme olasılığı da fazladır. Yatırımcı riskten kaçınmakta ise, elde edebileceği kazanç da düşük olacaktır. Dolayısıyla, aynı mantık portföy sigortası içinde geçerlidir. Riski fazla olan yatırımlar için ödenen risk primi de fazla olacağından sigorta daha maliyetli olmaktadır.

Piyasanın Değişkenliği (Volatilite): Riskli düşünülen varlıkların değerlerindeki değişkenliğin fazla olması, portföy sigortasının maliyetinin fazla olması anlamına gelmektedir.

Smart Beta Stratejileri

Son yıllardaki küresel piyasalardaki şiddetli dalgalanmalar ve belirsiz ekonomik durumlar yatırımcıları geleneksel yöntemlerin haricinde yeni alternatiflere yöneltmiştir. Bu alternatifler arasında ön plana çıkan Smart Beta (Akıllı Beta) stratejilerdir.

Millet (2015) Smart Beta’yı piyasa değerine bakılırsa ağırlıklandırılmaya dayanmayan, pay ağırlıklarının daha değişik kriterlere nazaran oluşturulduğu stratejiler olarak tanımlamıştır.

Smart Beta’lar etken stratejilere bakılırsa; idareci tutarı, muamele maliyetleri, devir hızı ve idareci insiyatifi açısından daha düşük; şeffaflık, likidite ve kapasite bakımından daha yüksek özelliğe sahiptirler. Smart Beta stratejiler, etken ve pasif stratejilerin ağırlıklı olarak pozitif özelliklerini alan bir terkip stratejisi olarak ifade edilebilinir.

Smart Beta ve Aktif/Pasif Portföy Yönetim Strateji Özellikleri

Uluslararası piyasalarda bir çok yatırımcının karşılaştırma ölçütü olarak aldıkları endeksler piyasa değeri ağırlıklı endekslerdir (Örneğin S&P 500, NASDAQ Composite, MSCI ACWI, FTSE 100, BİST 100/30).

Smart Beta stratejilerin amacı, belirli kurallar dahilinde piyasa kıymeti ağırlıklı endeks içerisindeki hisselerin ağırlığını değiştirerek risk-getiri açısından piyasa kıymeti ağırlıklı endekslerden daha iyi performans sergilemektir.

Temel mantalitesi alternatif ağırlıklandırma şekilleri kullanarak piyasayı yenmek olan Smart Beta stratejilerde değişik kriterler baz alınarak oldukça sayıda portföy yapılabilir.

Bunlar içinde en yoğun olarak kullanılanlar 4 temel kategoriye ayrılabilir.

Birincisi hisse ağırlıklarının firmanın defter kıymeti, satışları, kar payı, hasılatı yada nakit akışı gibi temel değerlerine göre belirlendiği stratejiler, ikincisi hisse senedi ağırlıklarının değişik faktörlere (kıymet, büyüklük, momentum, kalite vb.) bakılırsa ağırlıklandırıldığı stratejiler, üçüncüsü ise, risk tabanlı stratejiler ve sonuncusu eşit ağırlıklı stratejidir. Bunlar dışında hisselerin getiri veya risk ölçütlerini kullanarak daha birçok strateji üretilebilir.

Bu stratejinin gelişmiş beta olarak adlandırılmasının nedeni ise, Sermaye Varlıkları Fiyatlama Modeli’nde yer alan piyasa toplam kıymeti ağırlıklı borsa endeksinden daha fazla getirinin sağlaması ve bu getiriyi de endeksin maruz kalmış olduğu risk ile hemen derhal aynı risk düzeylerinde elde etmesi olarak gösterilebilir.

Eşit Ağırlıklı ve Risk Tabanlı Smart Beta Stratejileri

Geçmişi eskiye dayanan ve uygulaması rahat olan eşit ağırlıklı stratejide her bir hisse senedinin ağırlığı, portföydeki toplam hisse senedi sayısına bağlı olarak aynı ağırlığa haizdir. Bu stratejinin arkasındaki fikir, birkaç hisse senedi etrafında ağırlık konsantrasyonunu önlemektir.

Minimum varyans stratejisi faal sınırın ucundaki tek bir noktadır ve burası portföyün riskinin minimum olduğu yerdir.

Sonuçta hiçbir modelin birbirine net bir üstünlüğünün olmadığını ve her bir modelin farklı yatırımcı tiplerine müsait bulunduğunu tespit edimiştir. Örneğin minimum risk modelinin riskten kaçan yatırımcılara uygun iken, kapital çeşitlendirme modelinin riski seven yatırımcılara müsait olduğunu ve riske bakılırsa çeşitlendirilmiş modelin ise, ikisinin içinde ılımlı bir risk almayı seven yatırımcı tipine uygun bulunduğunu bulunmuştur.

Gelişmiş beta stratejisi oluşturmanın en önemli amaçlarından birisi Sermaye Varlıkları Fiyatlama Modeli’nde tanımlanan borsa endeks kıymeti ağırlıklı piyasa portföyünden (uygulamada alakalı borsa endeksi) değişik bir ağırlıklandırma metodolojisi izlemek yoluyla daha çok getiri sağlayan bir endeks veya portföy oluşturmaktır.

Akıllı Beta Faktörleri

Değer Faktörü: Hisse senetleri değerlerinin altındaki fiyatlardan muamele görüyor. Ortak göstergeler arasında PB, PE, satış geliri, nakit geliri, net kar, nakit akışı vb. Bulunur.

Küçük Piyasa Değeri Faktörü: Küçük piyasa değer şirketleri, aynı türden büyük piyasa değerine haiz şirketlere bakılırsa fazla getiriye haizdir. Yaygın olarak kullanılan göstergeler arasında piyasa kıymeti katsayısı (tam piyasa değeri yada trafik piyasa değeri) bulunur.

Düşük Risklilik : Düşük oynaklığa sahip pay senetleri yüksek oynaklığa haiz pay senetlerinden daha iyi getirilere haizdir. Ortak göstergeler: oynaklığın standart sapması, 1-3 sene.

Yüksek Temettü Oranı: Yüksek temettü oranına haiz pay senetleri portföylere dahil edilmektedir. Yaygın olarak kullanılan gösterge: ortalama tarihsel temettü getirisidir.

Kalite: Düşük borç, istikrarlı karlılık ve yüksek kaliteli şirketler fazla getiriye haizdir. Ortak göstergeler: ROE, kar istikrarı, temettü istikrarı, bilanço kalitesi, finansal kaldıraç, idare kabiliyetleri, nakit akışı vb. şeklinde ifade edilebilir.

Momentum: Geçmişte iyi performans gösteren hisse senetleri portföy içerisinde yer almaya devam edebilir. Geçmiş 3-12 aydaki zamanı fazla getiriler üstünden yakın takip yapılmaktadır.

Bu noktada zeki Beta’nın en mühim işlevinin Alfa ve Beta’yı harbiden ayırt edebilmekten geçmek bulunduğunu ifade etmem gerekiyor.

William Sharpe’ın meşhur bir raporunda, etken olarak yönetilen fon yöneticilerinin getiri oranlarının, maliyetler düşüldükten sonra grup olarak piyasanın altında performans göstereceğini yazılmıştı.

Çoğu yatırımcı, portföylerindeki fazla getiriyi, temel performans ölçütlerini aştıkları yüzde miktarı olarak düşünür, sadece nadiren bu performansın kaynağını çıkarırlar.

Bir misal vereyim: Bir fon yöneticisi, son aşama esnek pay senetlerini gereğinden fazla tahsis edebilir ve sonrasında bir boğa piyasasında, bu son derece elastik pay senetleri daha yüksek getiriye sahip olur ve fazla getiriye dönüşebilir.

Ancak geri dönüş oranı Beta’nın yükseltilmesinden geliyorsa, bu aslen Akıllı Beta ürününde yapılabilir. Bu “fazla gelir” daha düşük bir maliyetle elde edilebilir. Aksine, bir fon yöneticisi Beta’da kaldıraç oranını artırmazsa sadece aslen hisse senedi tarzı yoluyla fazla getiri elde ederse, bunun ödüllendirilmesi gerekir. Akıllı Beta’nın kıymeti olan kantitatif verilerle bir ürünün Beta katsayısını aslında çözümleme edebiliriz.

Genel olarak, bir fon yöneticisinin fazla getiri elde etme yeteneği üç kısma ayrılabilir: muayyen bir yoldam faktörünün yeteneği (değer stratejisi, momentum stratejisi gibi); hisse senedi tarzı; zamanlama. Yatırımcılar zamanlama ve hisse tarzı için daha yüksek fiyatlar ödemelidir, sadece yoldam faktörünün yeteneği daha düşük bir maliyetle elde edilebilir.

Burada özellikle portföy yöneticisinin performans üstündeki önemi oldukca önemlidir!

Bu resim bize, 2005 ile 2015 içinde ABD Birleşik Devletleri’nde etken olarak yönetilen tüm yatırım fonların getirilerini ayrıştırarak göstermektedir.

Sonuç oldukça şok edicidir, bilhassa portföy stil faktörünün fon yöneticilerinin fazla getirilerinin çoğuna katkıda bulunmuş olduğu anlamına gelmektedir.

Portföy Yöneticisinin Becerisi Portföy Performansını Belirler!

Fon yöneticilerinin hisse senedi seçmesi fazlaca önemli bir aşamadır. “Boğa piyasası hayalleri satın alır, ayı piyasası performansı satın alır.” Pek oldukca insan, boğa piyasasında oldukça fazla hareket alanına haiz pay senetlerine gereksinim bulunduğunu çok iyi hatırlar. Ancak ayı piyasasında istikrarlı ve sağlam bir performans satın almanız icap eder.

Ekonomik gelişme görece kuvvetli olduğunda kıymet, ivme ve piyasa değeri faktörlerinin iyi performans göstereceğini bilmekteyiz. Ekonomik gelişme nispeten zayıf olduğunda, yüksek bir temettü payı, şirketin kalitesi ve düşük oynaklık daha iyi performans gösterecektir.

Örneğin, enflasyon yükseldiğinde, momentum ve minik hisse senetleri daha iyi performans gösterecektir. Enflasyon sıkılaştığında, düşük volatilite daha iyi performans gösterecektir. Ekonomi güçlü olduğunda, yüksek risk faktörleri ve değer faktörleri daha iyi performans gösterecektir.

Daha da önemlisi, farklı faktörler ayrıldıktan sonrasında yatırımcıların ihtiyaçlarına nazaran bir portföy oluşturulabilir. Fon ürünlerinde sıklıkla karşılaşılan en büyük sıkıntı, yatırımcıların ve mamüllerin ihtiyaçlarının karşılanmamasıdır. Akıllı Beta anlayışı ile ürün özelleştirilir.

Smart Beta Portföy Stratejilerinin Dezavantajları

Gelişmiş beta stratejileri ile kontrol dibine alınabilen dizgesel risk unsurlarının yanı sıra endeks oluşturma yönteminden kaynaklı başka bir riskin de ortaya çıkması mümkündür. Gelişmiş beta stratejilerinde endeks oluşturmak için belirlenen yöntemlerin sonucu, alakalı endekslerin sadece değeri yüksek firmalar üzerine yoğunlaşması durumu kapitalizasyon ağırlıklı endekse göre daha azca olmasına rağmen küçük firmalar üstüne yoğunlaşması ve böylelikle likidite sorunlarının ortaya çıkması mümkün olabilmektedir.

Gelişmiş beta stratejileri kapitalizasyon ağırlıklı endekslere gore daha iyi getiri sağlamasına karşın bu getiri hesaplamaları geçmiş testler şu demek oluyor ki gerçekleşmiş piyasa verilerinin hesaplanması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Bu nedenle gelişmiş beta stratejileri ile oluşturulan portföy ve endekslerin gelecek piyasa koşulları düşünüldüğünde kapitalizasyon ağırlıklı endekslere bakılırsa daha az getiri sağlama riski de bulunmaktadır.

Akıllı Beta Aktif Portföy Yönetimi mi? Yoksa Pasif Portföy Yönetimi mi?

Faktör yatırım stratejisi açısından Akıllı Beta, aktif bir yönetim stratejisidir.

Fon yöneticisi, uzun solukta en müessir olduğuna inandığı stratejiyi (kıymet stratejisi şeklinde) seçecektir. Ancak uygulamada, Akıllı Beta, oldukca net portföy tatbik koşulları ve çerçevesi ile daha oldukca edilgen bir ürün gibidir. Dolayısıyla Akıllı Beta, etken bir idare stratejisinden daha şeffaftır, sadece tamamen edilgen değildir.

Esasen, etken idare stratejileri ile pasif niceliksel portföy yönetme içinde bir üründür. Endeks ile karşılaştırıldığında, Smart Beta daha çok getiriye sahiptir. Tamamen aktif yönetime kıyasla, Akıllı Beta yatırım stratejisi ise, daha şeffaftır.

Peki parlak zeka beta stratejisi niçin önemlidir? Yatırım risklerinin ve getirilerinin beraber ilişkilendirme analizinin peşinde, en etken faktörü bulmak için yapılan bu ilişkilendirme analizi yardımıyla, portföyün eşleşen risk ve getiri derecesini büyük ölçüde iyileştirebilir ve maliyetleri düşürebilir.

ABD Faktör Performansları (2007-2022)

Global Varlık Sınıfı Tarihsel Getirileri (2007-2022)

Mesela son yıllarda ‘Düşük Oynaklık/Low Volatility’ stratejisi düşük risk (volatilite) yayınlayan şirketlere yada ‘Quality/Fundamental Indexing’ olarak sağlam ve sağlıklı veriler olan şirketlere daha yüksek ağırlık veren stratejiler yatırımcıların ilgisini çekip, yüksek miktarlarda Factor Investing BYF’lere yönelindiğini gözlemlemekteyiz.

Klasik aktif fon yönetimi, yatırımcılarına katma değer katmakta zorlanmakta olduğu için Smart Beta ve Factor Investing stratejileri sürdürülebilir Alfa (outperformance) potansiyeli ile yatırımcılara daha da cazip hale gelerek, portföy ve risk idare stratejilerinde gelecekte oldukca daha büyük bir ağırlık alacağını düşünebiliriz.

Son olarak Türkiye’de son yıllarda Temel (Değer Stratejisi), Teknik (Endikatörler, Formasyonlar, Algo’lar, Al/Sat Kahinleri..Vs.) ve Karma portföy (Temel & Teknik) yönetimi stratejilerinin bir araya getirilmiş olduğu portföy yönetimi hizmetlerinin de yatırımcılara sunulmakta olduğunu görmekteyiz.

Bu tür portföy yönetimi hizmetlerinde misal olarak +20 tane üstündeki borsadaki şirketten oluşan bir hisse portföyünü izlemek, mesela 10 şirketten oluşan bir hisse portföyünü takip etmekten oldukca daha zor ve riskli olması prensibinden hareket edilmekte olduğunu söyleyebilirim.

Değer Stratejisi

Bu strateji, borsadaki şirketlerin “Temel Analiz” verileri gözetilerek seçilmiş hisse senetlerinden oluşan bir portföye yatırım yapmak isteyen yatırımcılar için geliştirilmiştir. Bu hisse senedi portföyü, pay fiyat performansı piyasa ortalamasının üzerinde seyretmesi beklenen ve güçlü bir performans ortaya koyan şirketlerin hisselerinden oluşmaktadır.

Değer Stratejisinde yer alacak hisse senetleri, BİST@100, S&P@500, DOW@30 ve Nasdaq@100, FTSE@100, EUROSTOXX@50, DAX, CAC@40  endeksleri içerisinden düzenli olarak hisse güncellemesi yapılarak seçilir. Yatırımcının risk iştahı ve beklenen getiri potansiyeline dayalı olarak portföyde yer almaya uygun olabilecek yaklaşık 200-250 civarındaki pay senedinden bir havuz oluşturulmaktadır. Değer Stratejisi liste sürecinde herbir endeks içerisinde getiri potansiyeli en yüksek 10-15 hisseye kadar daraltarak yatırımcıya önerilen hisse portföyü oluşturulur.

Değer Stratejisi ile gerçekleştirilen tüm işlemlerin %100 hasılat getirmesi beklenmemelidir; ancak istatistikler incelendiğinde, portföyün performansının uzun vadede piyasanın üzerinde bir getiri sağlayacak halde yatırımcıların lehine olması hedeflenmektedir.

Genel olarak piyasa ortalamasının üzerinde getiriyi daha düşük bir oynaklıkla elde etmek için uygulanan bu portföy stratejisi, pay senedi seçimlerinde aşağıda sıralanan üç temel ilkeyi aramaktadır: 

  • Sürdürülebilir, yinelenen nakit akışları ve yüksek hasılat elde etme potansiyeli
  • Yatırılan sermayeye mukabil yüksek getiri elde etme (yüksek sermaye getirisi)
  • Mevcut pay fiyatına gore yüksek bir hasılat sağlama (düşük fiyat/hasılat oranı)

Bu üç temel ilkenin birleştirilmesi, “getiriyi olası olan en düşük oynaklıkla maksimize etme” hedefine ulaşmak için lüzumlu kombinasyonu sağlar.

Değer Stratejisini kovuşturmak için yatırımcılar ilk olarak tavsiye edilen pay senetlerini eşit ağırlıkta satın almalıdır. Hisse senetlerinin portföy içindeki ağırlıkları zaman arasında fiyat değişimlerine paralel olarak değişebilir; sadece pay senedi ağırlıklarının yalnızca hedef ağırlıktan oldukca uzaklaşmaları (hisse senedi başına 10%-%15) durumunda tekrar dengelenmesi önerilmektedir.

Herhangi bir yılda eksi getiri olma olasılığı bulunduğundan, kıymet strateji’ne yatırım yaparken en az üç senelik bir dönem için uzun vadeli yatırım yapılması önerilmektedir. Geriye dönük strateji testlerine bakılırsa bu stratejinin herhangi bir üç senelik dönemde olumlu getiri sağlama olasılığı %96’dır. Bu nedenle yatırım periyodunun minimum 3 yıl olarak belirlenmesi müspet sonuç elde etme olasılığını maksimuma çıkaracaktır. Bununla beraber, yatırımcılar, geriye dönük testlerde stratejinin üç senelik dönemlerde pozitif getiri sağladığının görülmesinin gelecek yıllar için de aynı sonucu güvence etmediğini bilmelidir.

Momentum Stratejisi

Momentum stratejisi, yükseliş eğilimi gösteren menkul kıymetlerini satın almayı yada düşüş eğilimi yayınlayan menkul kıymetlerini satmayı amaçlayan bir yatırım stratejisidir.

Momentum stratejisinin arkasındaki ana mantık, bir trend bir kere iyi bir halde yakalandığında, muhtemelen trendin devam edeceğine güveniliyor olunması yatmaktadır.

Momentum stratejisi ne olursa olsun “Teknik Analiz” tabanlı stratejidir. “Temel” veya “Değer” yatırımcılarının aksine, momentum yatırımcıları bir şirketin operasyonel performansıyla ilgilenmezler. Momentum yatırımcıları, trendleri belirlemek ve trendin gücünü ölçmek, öteki bir deyişle piyasadaki fiyat momentumu seviyesini belirlemek için bir menkul kıymetin analizine teknik göstergeler uygular.

Momentum yatırımcıları ek olarak piyasadaki diğer yatırımcıların davranışlarını analiz etmeye, anlamaya ve mümkünse tahmin etmeye çalışırlar. Davranışsal önyargıların ve yatırımcı duygularının farkındalığı, bir momentum yatırım stratejisinin etkinliğini mühim seviyede artırabilir.

Robo Danışmanlık

“Robo” otomatikleşmiş ve dijitalleşmiş bir sürecin insan etkisi olmadan algoritmalarla yürütülmesi kanalıyla finansal kararlara destek olunmasını ifade etmektedir. “Danışmanlık” ise, geleneksel mevcudiyet yönetimi faaliyetlerini kastetmektedir. Bu iki kavramın bir araya gelmesi, otomatik bir şekilde çevrimiçi portföy yönetiminin müşterilere sunulmuş olduğu bir hizmet modeline işaret etmektedir.

Robo Danışmanlık, insan nezareti olmadan otomatik, algoritma odaklı finansal planlama hizmetleri sağlayan dijital platformlardır. Tipik bir Robo danışmanlık, müşterilerden finansal durumları ve gelecekteki hedefleri hakkındaki çevrimiçi bir anket vasıtasıyla malumat toplar ve ardından toplamış olduğu detayları kullanarak satın alan varlıklarını otomatik bir şekilde yatırımlara yönlendirme ve/yada müşteriye danışmanlık yapmak için kullanır.

Robo danışmanlık, yatırım danışmanlığı ve finansal öneri alanında yatırımcıya portföy servisinin iletilme şeklini mühim seviyede değiştirme potansiyeline haiz bir yenilik olarak görülmektedir. Robo danışmanlık, finansal danışmanın yatırımlar ile ilgili yaptığı işleri algoritmalar kullanarak otomatik bir şekilde oluşturan çevrimiçi servislerdir.

Yapılan tanımlardan hareketle, robo danışmanlığın, algoritma temelli olması, çevrimiçi bir hizmet sunması, mevcudiyet yönetimi alanında faaliyet göstermesi, insansız bir şekilde çalışıyor olması benzer biçimde dört değişik belirgin özelliği bulunduğu söylenebilir.

Robo danışmanlık hizmeti ile finansal danışmanların hizmetleri içinde doğal olarak çok sayıda farklılık bulunmaktadır. Öncelikle, robo danışmanlık, model yatırım portföyleri oluşturmak için çevrimiçi anketleri kullanırken yatırım danışmanı müşterinin talepleri doğrultusunda kişiye özel yatırım portföyleri oluşturmaktadır. Robo danışmanlık yazışma alanında sadece çevrimiçi çözümler sunarken, finansal danışman çoğu zaman yüz yüze görüşmeler kanalıyla yada kontakt araçlarını kullanarak müşteri ile birebir iletişime geçerek ilgilenmektedir.

Robo danışmanlık hizmeti ile beraber etken ve agresif yatırım stratejilerini seçmek olası değildir, kişiselleştirilmiş yatırım tavsiyelerinin oluşturulmasının, bireysel yatırım danışmanı olmadan yapılması zor görülmektedir. Son olarak, robo danışmanlık çok düşük ücretlerle danışmanlık sunarken, yatırım danışmanın komisyonla veya yıllık ücretle daha yüksek ücretli bir hizmet sunduğu söylenebilir.

Bu farklılıklar sebebiyle, robo danışmanlık hizmeti belirli bir tutarın altında yatırım yapmak isteyen müşteriler için kullanılırken, finansal danışmanlar, daha yüksek tutarlarda yatırım yapmak isteyen müşterilere hizmet vermektedir.

Robo-danışmanlık uygulamaları laf konusu olduğunda iki değişik sistemden bahsedilebilir.

Tam Otomatik Robo-Danışmanlık: Müşterinin sisteme rahatça üye olması ile başlayan ve risk profilini belirlemesinin arkasından tüm süreci uygulamanın yönettiği robo- danışmanlık sistemleridir. Genellikle uzun vadeli yatırım yapmak isteyen minik yatırımcı profilinin tercih ettiği yapılardır.

Robo Hibrit: Robo-danışmanlık hizmetlerinin hızından, objektifliğinden ve düşük maliyetinden faydalanırken, gerektiğinde bir insanla da iletişim kurabilmek isteyen müşteriler için uygulanan bir sistemdir. Gerekli olan insan kaynağı ve şube ağına haiz olmaları sebebiyle, aracı kurumlar ve portföy yönetim şirketleri tarafından uygulanabilir. Hibrit uygulamalar alan kişi ile yazışma kurmanın yanı sıra, portföy dağılım hesaplamalarına finans profesyonellerinin görüşlerinin katılmasını da kapsar.

Günümüzde geçindiren trend göstermektedir ki yakın vakit içinde robo danışmanlık yöntemi, varlık yönetimi alanında önümüzdeki 4-5 yıl içerisinde oldukca daha büyük bir alan kaplayacaktır.

Dünyada kuşaklar arası servet dağılımına baktığımızda, genç nüfusun varlıklarının nispeten daha küçük bulunduğunu ve varlıkların büyük bir bölümünün X jenerasyonuna ilişkin bireylerde toplandığını görüyoruz.

PwC’nin 30 Ekim 2017’de yayınladığı bir araştırmasında, 2016 senesinde 85 trilyon dolar olan toplam yönetilen mevcudiyet miktarının 2025 senesinde 145 trilyon dolara ulaşacağı öngörülmektedir.

Önümüzdeki yıllarda X kuşağının mal varlığının, teknolojiyi ve dijital ortamları sıklıkla kullanan Y ve Z kuşaklarına aktarılacak olması da göz önünde bulundurulduğunda, 2025’te robo-danışmanlık sistemleri tarafınca yönetilen mevcudiyet büyüklüğünün en sade tahminle 20 trilyon dolar yakınlarında olması beklenebilir.

Bu, robo-danışmanların 2017 sonundaki 200 milyar dolarlık büyüklüğünü 8 yıl gibi bir sürede 100’e katlaması anlamına geliyor.

Son Sözler..

Bir hisseyi x, y, z sebepleriyle aldıysan ve bu sebepler artık geçerli değilse, kar zarara bakmadan hisseyi satmak icap eder. Alma nedenin bozulan bir hisseyi artık tutmamalısın. Hisse senedine aşık olmamalısın. Şayet yatırım stratejin bozulduysa tutmaya devam etmemelisin.

Şirketi inceleme oluşturmaya eğer fırsatın yoksa azca bir oranda almalısın. Süreç içinde araştırmalısın.

Bugüne yatırım yapmamalısın. Her vakit geleceğe ve gelecekte şirketleri etkileyecek değişimlere odaklanmalısın. Sonu gözüken hikayelere girmemelisin. Tek seferlik kârı için bir hisseyi almamalısın. Piyasa sana o kârı tatma fırsatını hiç bir zaman vermeyebilir.

Ne olursa olsun bilançosu iyi olmayan bir firması satın almamalısın. 10 yıl süresince tutmayı istemeyeceğin şirketlerde 10 dk’lığına bile büyük pozisyonlar açmamalısın.

Makro olayları tahmin etmeye emek harcama. Sular yükselirken de alçalırken de yüzmeye çalış. Genel piyasa durumunu o kadar da fazla dikkate almamak gerekir.

Düşüşü bitmeyen, konusunda değişiklik emareleri olmayan hisseyi almamalısın. Satın almadan ilkin mutlaka fiyat grafiğine bakmalısın.

Portföyde devamlı yine dengelenme (Rebalance) işlemi yapmamalısın. Sırf şu sebeple yükselenlerini satıp, düşenlerini almamalısın.

Kâr alırken acele etmemelisin. İşler iyi giderken satmak için yavaş davranmak icap eder. Gerekirse satış işlemini zamana yay fakat tadını çıkarmadan aceleyle satma. Sana nazaran fiyat olması gereken noktasını geçtiyse bile kârda oturmasını bilmelisin.

Kaçırdığın trene üzülüp son olarak vagondan binmeye çalışmamalısın. Piyasada fırsatlar hiç bir vakit bitmez!

Doç.Dr.Evren Bolgün

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen 🙂

İçeriğimize oy verin

Yorum yapın