Merhaba,
AKP hükümetinin fazlaca şirin bir huyu var. Ona destek verip de toplum ve tarikat üyesi olmayan herkesi satıyor, sonrasında da vatan haini duyuru ediyor. İlk seçildiğinde merkez-sağ ve merkez-soldan yapmış olduğu transferlerle merkeziyetçi sosu sunulmuştu, onların hepsi şutlandı. Arkasından 2ci Cumhuriyetçiler geldi, onların de defteri 2010 Anayasa Referandumundan sonrasında dürüldü, bir çoğu hapislerde süründü. Sırada işdünyası var. Onlar da 20 senedir aralıksız yardımcı verdikleri Erdoğan hükümetinden bir şey istemeye ya da yakınmaya gittiklerinde anında tu-kaka oluyorlar. İtirazlar devam ederse, aleyhlerinde yandaş basında dehşet verici bir balçık atma kampanyası ve Vergi İdaresi ve Rekabet Kurulu soruşturmaları başlıyor.
Şimdi son bir ayda işdünyasına kazan kaldırtan uygulamaya gelelim: Kredi bulunmuyor. Bu suçlama doğru mu? Krediyi vermeyen banka mu suçlu, yoksa onun kulağına “fren yap, yoksa ben yaptırırım” diye fısıldayanlar mı? Böyle bir fısıldama varsa, nedeni ne olabilir? Sonunda kim kazanacak? “Benden olmayan bana karşıdır” düsturu izleyen hükümet işdünyasını sopa zoruyla desteğini sürdürmeye zorlayabilir mi? Yoksa, teslim olup yine kredi musluklarını açacak mı?
Görünürde, kredi darlığı diye bir şey yok. 5 Ağustos tarihli, TCMB kaynaklı kredi-mevduat verileri kredi hacminin genişlemeye devam ettiğini gösteriyor:
Yukardaki tabloya baktığımızda, kredi kütlesinin hem ticari, bununla beraber tüketici segmentlerinde haftalık %0.3, 8-haftalık hareketli averajda da %0.5 genişlediğini görüyoruz. Yani krediler yavaşlıyor, ama daralma yok.
Velakin, krediler haftadan-haftaya ve ekonominin ritmine gore büyük oynaklık gösterir. Bu nedenle, TCMB’nin kredi gelişmelerini takip etmiş olduğu 13-haftalık hareketli averaja göz atmak lazım. Aşağıdaki grafik Temmuz’un 3cü haftasına ait, fakat trend olarak günceldir.
İşte işdünyasına kazan kaldırtan manzaranın ilk fotoğrafı: Mayıs şeklinde yıllıklandırılmış olarak %60’lara fırlayan kredi ivmesi, 22 Temmuz’da %40 altına düşmüş. Hatırlayalım, işletme sermayesi ve tedarik amacıyla kullanılan ticari kredilerde vade 1-3 ay kadar kısa. Şirket, daha 2 ay ilkin rahatça kredi bulurken, şimdi her 3 şirketten biri geri çevriliyor.
Üstelik yenilediği kredinin faizinde de yırtıcı bir tırmanış var:
Bir daha vurgulayalım: Eskiden makul teminatı olan her firmanın kredisi yenilenirken, şimdi bir çoğu geri çevriliyor, kredi bulana da fahiş bir ürem geçiriliyor. Türkiye’de krediyle üretim ve tecim yapmak genel kuraldır, hiçbir şirket kendi özsermayesini kullanarak tüm faaliyetleri ve stok değişimlerini finanse etmez.
Kredi miktarı ve faizlerdeki oynaklık tüm işdünyasının üretmesi, vadeli satması ve stok planlaması yapmasını nerdeyse imkansız kılıyor.
Bu kısım seçmelidir-istemeyen okumasın
Burada bir iki parantez açmakta fayda var. İlkin, yukardaki tabloda gördüğünüz üzere tüketici kredileri ticariden daha sert yükselen faizlere rağmen almış başını gitmiş. Ama merak etmeyin, bu trend bıçak gibi kesilecek, zira artık gereksinim kredisiyle döviz almayacağı taahhüt etmek gibi garip uygulamalarla açıkça tüketiciye ”kredi kullanma artık” deniyor.
İkincisi, bankaların kredilerden fahiş kar ettiği suçlaması. Evet, KKM yardımıyla ucuza mevduat toplayan bankaların brüt ürem marjı yaz aylarında kabardıkça kabarmış. Borsa’ya açıklanan 2Ç2022 banka mali tablolarında patlayan karlılığı işte bu makas genişlemesi izah ediyor. Bir çok kaynağa göre, mevduat maliyetinin mühim bölümünü KKM vasıtasıyla devlete yıkan banka, kredi talebinin canlı olmasından faydalanarak küpünü doldurmaya bakıyor. Bir ikinci görüşe bakılırsa bankalar arasında bulunduğumuz olumsuz gerçek ürem ve sopayla yönetim edilen döviz kur diyetinin uzun sürmeyeceğini gördü, elden ulaşınca kredi faizlerini normalleşecek para politikası (hızlı ve devamlı yükselen TCMB faizleri) ve sert bir devaluasyon yiyecek döviz kuruna nazaran fiyatlıyor. Benden size üçüncü bir görüş: BDDK ve/yada TCMB bankalara telefon açıp “Bu kadar kredi vermeyin, lan!” diye çömkürüyor. Bankalar bir kısım borçlanıcıya kredi skorunu bahane ederken, kredi talebini daha da soğutmak için yüksek ürem mekanizmasını kullanıyor.
En en son da, kredi kütlesi ne olmalı sorusuna cevap arayalım. Eğer bir ekonomi senede %80 enflasyon üretiyorsa (Yİ-ÜFE ise %145) ve resmi politika ekonomiyi büyütmekse, kredi kütlesinin yıllıklandırılmış olarak %85-95 bandında büyümesi istenir. Bu kıstasa nazaran, son bir yılda %67 büyüyen krediler daraltıcı para politikasını işaret ediyor. Hesabımız hem ticari hem de bireysel kredileri kapsadığına nazaran, geçerli enflasyon ölçeği olarak TÜFE+Yİ-ÜFE ortalamasını kullanırsak, yani %115 gibi bir nominal gelişme hedefi varsayarsak, gerçek kredilerin akıl almaz seviyede daraldığını farkederiz. Bence iş dünyası da hesabını bu şekilde yapıyor, ve ağır kabızlık çekiyor.
Enflasyon yeni yılda coştuğu için, hesabı 2022 yılına sınırlandıralım.
Temmuz itibarıyla yılbaşından bu yana TÜFE %45.7, Yİ-ÜFE %70 artarken, toplam kredi artışı %35’te kalmış.
Bu noktada sadede döndüm, şimdi okuyun
Özetle, nerden bakarsak bakalım, gerçek kredi stoğu oldukca sert halde daralıyor. Sürekli değişen maliyetlerden girdi ve yığın yenilemek zorunda olan finans-dışı kesim bir hızlanıp, bir yavaşlayan, fakat hiç ihtiyacını tam karşılamayan kredilerden mağdur.
Hükümet niye böyle yapıyor? Çok basit, enflasyon ve kur istikrarsızlığı sıkıntı. Bunları geleneksel para politikası ile çözemiyoruz. O zaman, ekonomiye müdahaleyi kredi hızıyla oynayarak yapıyoruz. Yaz aylarında döviz kuru hareketlenince, kredilerde frene basma emri gitti merkezden her insana.
Peki, bu ucube eşzamanlı gaz-fren politikası süre gelir mi? Yok, efendim nerde? Geçen hafta basında çıkan haberlere nazaran, amme bankaları hususi sektörle toplantıda “Yılbaşına kadar dayanın, sonra tekrar gaza basarız” demişler. Ama, hükümetin kredi kısıtlamaları ile sıkı para politikası tatbik hevesi bu kadar da sürmedi. Bakalım Anadolu sermayesinin sözcüsü TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu ne diyor:
“3 gündür gördüğümüz bir şey var, amme bankalarında bir rahatlama başladığı, bütün Türkiye’de bana dönüşler başladı. ‘Kamu bankalarının Haziran 25’ten sonrasında kredi kullanımında çıkarttığı güçlük artık normalleşmeye geldi başkanım’ diyorlar”.
Özel bankalarda cimrilik sürüyor, ama, hey, onlar hükümetle o denli mısra-mısra yaşıyor ki, birkaç gün sonrasında gaza basarlar.
Sonuçlar? İşdünyası bir nebze nefes alır, ama iç istek test altına alınamaz. Sürekli tırmanan enflasyon hane halkı tüketimini öne çektiği için, enflasyon bir vites daha hızlanır. Tüketilen her şeyde ithal girdi olduğundan cari açık daha süratli genişler.
Son soruya da yanıt vereyim: Kredi sıkıntısı hafifleyen işdünyası yine AKP’ye destek sunar mi? Verir mi hakkaten?
- Her fiyat arttırdığında fahiş fiyat soruşturması yiyip, istifçi ilan edilen…
- Yurtdışına para kaçırdığı suçlamasıyla karşılaşan,
- Döviz hasılatının %40-50’ne el konulan,
- Dolarla çek-senet dahi yazamayan,
- Artık Beşli Çete’den arta kalan kırıntı dozundaki ihaleleri de dini cemaatlere kaptıran,
- Enflasyon yüzünden sürekli sermayesi eriyen.
- Ağzını açıp yakınma etse, anında ensesine kamunun çökerek burnundan kan almış olduğu bir topluluk bu tarz şeyleri yapana oy verir mi?
FÖŞ
FÖŞ yazdı: Dünyada mesken krizi, Türkiye’de mesken balonu
Atilla Yeşilada: Artık TL’nin değer kazanması da Erdoğan’a oy getirmez
FÖŞ yanıldı mı? & Dolarda karanlık günler!
Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen 🙂