Merhaba,
23 Eylül 2021 tarihinde TCMB kararı ile politika faizi %19 dan %18’e düşürüldü; 17 Aralık 2021 tarihine kadar da kademeli olarak %14 düşürüldükten sonra, her nedense NAS bulunmasına rağmen bu tarihten sonrasında TCMB ürem indirimlerine devam etmemiştir. Kim anımsar belki de %14 faizin bir hikmeti vardır. Bu kararlar vatanımızda ekonomide yeni bir dönem başlatırken karar alıcılar, beklemediği sonuçlarla karşılaşılmıştır. Her ne kadar süreç içinde birçok kişi karşılaşılabilecek neticeleri anlatım etmiş olsa bile bu uyarılar dikkate alınmamıştır.
23 Eylül 2021’de 8.67 olan USD/TL kuru 17. 96’ya, Eylül 2021’de %19.58 olan TÜFE %79.60’a , %43.96 olan Y-ÜFE ise %144.61’e yükselmiştir. Söz mevzusu TÜFE ve Y-ÜFE’nin reel enflasyon verilerini yansıtıp yansıtmadığı mevzusunda da derin tartışmalar bulunurken USD kurunun da piyasa müdahaleleri olmasa ne kadara kadar gideceğini öngörmek oldukca zor.
Öte taraftan, senelik bazda Eylül 2021’de 37.8 milyar USD olan Dış Ticaret Açığı, Temmuz 2022’de 61.9 milyar USD olmuştur. 2021’de 9 aylık aleni 37.8 milyar $ iken bu yıl 7 aylık aleni 61.9 milyar USD olmuştur. Bu ürem kararları açıklanmadan önce ihracatın ithalatı karşılama oranı, Eylül 2021 itibari ile %88 iken Temmuz 2022 itibari ile %63.7’ye düşmüştür.
Normal koşullarda bir ülkenin parasının kıymeti düştüğünde, bu ülkede ihracat rakamları artar, ithalat sayıları düşer, böylece dış ticaret açığı azalarak ihracatın ithalatı karşılama oranı yükselir, ülkemizde daha önceki TL’nin değeri düştüğünde böyle olurken bu kere beklenenin tam tersi olmuştur.
Elbette bunun muhtelif sebepleri vardır ancak bir makro ekonomik kararda beklenen sonuçlar gerçekleşmeyince bu kararın doğruluğu konusunu iyice irdelemek gerekir, keza bu zamanda ürem düşürülmesindeki beklenti, özellikle iş aleminin düşük faizlerle kredi kullanarak yatırım yapmasıdır. Ancak bu şekilde olmadığı yetkililerce anlatım edilmektedir. Son günlerde TCMB başkanı Sayın Kavcıoğlu’nun da belirttiği suretiyle kredilerin daha fazlaca döviz alımına gittiği düşünülmektedir. Ağustos 2022 bankacılık sektörü verilerine baktığımızda son bir yılda toplam mevduat %92.3 artarken toplam krediler %67.1 artmıştır. Y-ÜFE’nin %144.61 olduğu ve mevduatın kredilerden daha fazlaca arttığı bir ortamda kredilerin çok arttığını söylemek çok da inandırıcı değildir.
Öte yandan son 1 yılda döviz mevduatı 15 milyar USD ( %5.9) düşmüşken , bankaların kullandırdığı döviz kredilerinde 15 milyar USD azalmıştır. Görünen o ki; bankalarda azalan 15 milyar USD döviz mevduatı KKM (Kur Korumalı Mevduata giderken), piyasadan alınan dövizlerle de 15 milyar USD döviz kredisi kapatılmıştır. TL krediler ile de ilave alınan dövizler var ise, bunlarda firmaların hammadde ihtiyaçlarının karşılanması amacı ile artan ithalat talebi ile stoklara gitmiştir. Dünyada hammadde temininde zorluklar yaşanırken, fiyatları artarken, basiretli işadamının hammadde stoklarını bir miktar arttırması son aşama naturel olsa gerek. Ancak ekonomiyi yöneten kamu otoriteleri bu görüşte değiller.
Son bir yılda enflasyon hızla artarken düşük ürem oranlarından kimlerin yararlandığına baktığımızda işletme kredileri %73.3 artarken toplam tüketici kredi artışı %29.9 olmuştur. Ucuz krediden tüketiciler değil daha fazlaca iş adamları yararlanmıştır. Enflasyonun yüksek olduğu bir dönemde firmalar artan işletme sermayesi ihtiyacının bir bölümünü düşük faizli krediler ile karşılayarak karlılıklarını da artırmıştır. İSO 500 ve İSO ikinci 500 verilerindeki kar artışlarına baktığımızda, ancak 2021 sonu itibari ile bile sırayla %139 ve %87.8 artış görülmektedir. Bu ucuz kaynak sayesinde 2022’nin ara dönemlerde de gerek bankaların ( TCMB’nin ucuz fonlaması, Enflasyona endeksli kağıtlar ve Kur korumalı mevduat sayesinde) gerekse büyük ve orta ölçekli firmaların karlarında %300- %400 civarı artışlar görülmektedir.
Hazine bütçe verilerini incelediğimizde, kurumlar vergisi geçen yılın aynı dönemine bakılırsa % 122.5 artarken, sabit gerilerden alınan gelir vergisi %59.1 artmıştır. Bu durumda durağan gelirliler enflasyon karşısında ezilirken, orta ve büyük ölçekli firmaların ise karlarını arttırarak enflasyon karşısında ezilmedikleri görülmektedir. Böylece gün geçtikçe kötüleşen gelir dağılımı ilerisi için daha da büyük sorun olacak şeklinde görünmektedir.
Son dönemde yetkili amme otoriteleri, kredi kullanımlarının azaltılması mevzusunda bir takım tedbirler almaktadırlar, böylece hem seçime yakın talebi düşürerek enflasyonu bir miktar kontrol dibine almayı aynı zamanda seçime yakın yeni kredi kullandırımlarımı için kaynak oluşturulması hedeflenmektedir. Öyle göründüğü gibi krediler konusunda kemerler bir miktar sıkılmakta ve seçime yakın kredi musluklar açılacaktır.
Ekonomiyi yönetenler faizi düşürüp talebi arttırmak isterken, Enflasyon kontrolden çıkmış, enflasyonu düşürmek için de bu kere kredileri baskılamaya adım atmıştır. Kurları özgür bırakıp, kurlar hızla yükselip enflasyonu artınca, bu kez kurlar baskı altında tutulmaya başlanmıştır. Dış Ticaret Açığını azaltmak isterken, dış ticaret açığı beklenenin çok oldukca üzerine artmış. Politika faizini düşürmek isterken piyasa faizleri Eylül 2021 öncesinin iki katına çıkmıştır.
“Geniş halk kesimlerini enflasyon karşısında ezdirmeyeceğiz” derken onları daha fazlaca geçim sıkıntısına sokmuştur, vesselam ne söylendiyse maalesef tersi yaşanmaktadır. Elbette bu duruma bir oldukca sebepler ileri sürülebilir ancak ‘uygulanan politikaların asla mi suçu yok’ diye bir kez de olsa düşünmekte fayda var. Gelinen ekonomik koşulların kötü olduğu konusunda karşıcılık ve iktidar hepimiz hem düşünce. Çözüm ya yeni iktisat politikaları yürütmek yada günü kurtarmaya çalışmak veya bir an önce seçime gitmektir. Zaman zaman yeni ekonomik politikaların ne olabileceği sorulmaktadır. Bana nazaran hukukun üstünlüğünü esas alarak, serbest düşünce ve itimat ortamı oluşturmak, liyakatı esas almak, özerk kurumları kurmak, sıhhatli veriler yayınlamak ve toplumsal ekonomik, hukuki vb yönleri ile beraber ele alınmış politikaların olduğu bir ekosistem yaratmaktır.
Murat ŞENOL – Ekonomist
Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen 🙂